25 Ekim 2015 Pazar

Gezi Stajı

Gezi Stajı 1. gun



Gezi Stajımın ilk günü Roma'daydım.İlk gittiğimiz yer Santa Maria Maggiore Bazilikası'ydı. Tavanı tamamen altın varaklı olan bazilikaya pazar günü gittiğimiz için bir de ayine katılmış olduk. Kilisenin nefi ve nef mozaikleri 5. yyda yapılmıştır. Romanesk çan kulesi ortaçağdan kalmadır. Farklı mimari tarzları içinde barındırır.







Sokaklarda biraz turladıktan sonra Roma'nın en ünlü yapılarından biri olan Colosseum'a geldik. Amfitiyatro olarak da kullanılan bu yapı gladyatör dövüşleri, hayvan dövüşleri, hayvan ve insan dövüşlerinin yapıldığı bir arenadır. 60.000 kişilik kapasitesi vardır.


Colosseum'un ardından hemen yakınındaki Roman Forum'u gezdik.
Antik Roma'nın geliştiği merkez bölgesi olan Roman Forum'un çoğu kısmı yıkılmış haldedir. Ticaret, iş, adalet ve ibadetin gerçekleştiği yer de denebilir.




2. gün




Pantheon Antik Roma'nın tüm tanrıları için yapılmış bir tapınaktır. 43 metre çapındaki kubbesiyle oldukça görkemli olan bu binaya kubbenin tepesindeki delik dışında ışık girmez. Bu delik binanın 4 tarafında bulunan heykelleri günün belirli saatlerinde aydınlatır. Yağmurlu havalarda giren suyun akması için de zeminin bazı kısımları eğimlidir.

Piazza Venezia'da bulunan Monument of Vittorio Emanuele II anıtına geldiğimizde büyüklüğü dikkatimizi çeker. Bu anıt saf mermerden yapılmıştır. Antik Roma'daki neoklasisizm akımının etkisiyle yapılmış bir anıttır.






3. gün

        

Roma'nın merkezine çok uzakta olan Castel Giubileo'daki hotelimize varmak için yola çıktık fakat yanlış otobüse bindiğimiz için sabahın 5'inde kendimizi Vatikan'da bulduk. Sokakta 2 saat uyuduktan sonra yoldan geçen rahibeleri takip ederek Vatikan'a ulaştık. Dünya'nın en büyük 2. bazilikası olan San Pietro Bazilikası'nı ziyaret ettik. 23.000 metrekarelik araziye kurulan bu bazilikanın 60.000 kişilik kapasitesi vardır. Barok mimari örneği olan bu kilisenin de kubbesinin çapı 41 metredir. Bazilika'nın önünde bulunan San Pietro Meydanı elips şeklinde olup ortasında 25.5 metrelik bir Mısır dikilitaşı bulunur. 


Bir sonraki durağımız Vatikan Müzesi oluyor. 54 galeriden oluşan bu müzedeki en ünlü kısım Sistin Şapeli'dir. Michelangelo'nun önemli eserlerinin bulunduğu şapelin duvarları fresklerle kaplıdır.





Piazza della Repubblica'da tüm günün yorgunluğunu attıktan sonra meydana yakın iki kiliseyi daha gezdik. Civardaki kiliselerden birine gittiğimizde Bernini'nin ünlü The Ecstasy of Saint Teresa heykelini görürüz.

Sant'Ignazio kilisesinde tonoz üzerine çizilmiş freskler görüyoruz. Bu freskler 2 boyutlu olmasına rağmen belirli bir noktadan yukarıya bakıldığında 3 boyutlu görüntüler hissi verir. Kilisenin ilerisine gittiğimizde de başka değişik göz oyunlarıyla karşıyoruz.









4. Gün

4. günümüzde Floransa'daki Duomo Katedrali'ne gittik. Geç gotik ve romanesk özelliklerini taşıyan kilise pembe, beyaz ve yeşil mermerlerle yapılmıştır. İç kısmı dışına göre daha sadedir. Dünyanın en büyük katedrallerinden olup kubbesinin çapı 42 metredir. Hemen yanında bulunan çan kulesine veya katedralin kubbesine yaklaşık 500 basamakla çıkılabiliyor.





Duomo'nun yanındaki Florence Baptistry ise küçük bazilika da denilebilecek bir yapıdır. Tavanda "The last judgement" resmedilmiştir. Sekizgen plana oturtulmuş yapının kapılarına "Cennetin Kapısı" gibi özel isimler verilmiştir.



Palazzo Vecchio 14. yyda inşa edilmiş bir saraydır. Belediye sarayı olarak kullanımıştır.  Michelangelo'nun Zafer heykelini burada görebiliyoruz. Aynı zamanda önünde de Davut heykeli bulunur.









5. Gün

Yine sokakta yatıp birkaç yerden kovulduktan sonra sabah 4.30 treniyle Pisa'ya gidiyoruz ve orada gündoğumunu görme şansı yakalıyoruz. Şehir katedralinin çan kulesi olarak yapılan Pisa Kulesi, 8 katlıdır ve 56 metre yüksekliğindedir. Zemindeki çökme yüzünden her sene bir miktar eğiliyor.





Tekrardan Floransa'ya dönüyoruz. Vecchio Köprüsü 2. Dünya Savaşı'ndan sonra burada yıkılmayan tek köprü. Günümüzde kuyumcu dükkanları gibi çeşitli dükkanlar var.




San Lorenzo Bazilikası'na gittiğimizde ise Medicilerin çoğunun mezarının burada olduğunu öğreniyoruz. Şapellerin Brunelleschi tarafından dizayn edildiği söylenir.



Uffizi'de ise birçok ünlü eseri görmek mümkün. Sağdaki eser ise Botticelli'nin eseri Venüs'ün Doğuşu.





Floransa'daki son durağımız ise Medici Riccardi Sarayı. Rönesans mimarisi örneklerinden olan bu saray 3 katlıdır. En alt kattan üst katlara gidildikçe kat yüksekliği azalır ve o dönemde en üst katta hizmetliler bulunur.






6. Gün


Venedik'e gittiğimizde ilk gördüğümüz yerlerden biri Rialto Köprüsü'ydü. Yarısı hala tadilatta olan köprü ilk olarak ahşaptan yapılmıştır. Ardından 16. yüzyılın başında taş köprü olarak yenilendi. Buradan sonra Venedik'in en ünlü yapılarından biri olan San Marco Bazilikası'na gidiyoruz. San Marco Meydanı'nda bulunan bu bazilika Bizans mimarisinin en iyi örneklerinden biridir. Yunan haç planı üzerine inşa edilmiştir ve 5 tane kubbesi vardır. En büyük kubbeden bakılan manzara Venedik'in en güzel manzarasıdır denir. Biz iç kısmına giremedik ama bazilikanın 50 metre boyundaki çan kulesine çıktık. Çökmesinden 10 yıl sonra tekrardan yapılmıştır bu kule.


Solda görülen köprü Ahlar Köprüsü'dür. Eski esirler ve suçluları sorgu odasına götürmek için yapılmış bir köprüdür. Suçluların Venedik'i son defa buradan gördükleri söylenir ama üzerindeki pencerelerde desen vardır bu nedenle pek de bir şey görülmüyor.

Sağdaki yapı ise San Zaccaria Kilisesi'dir. İç kısmındaki sivri kemerler gotik özeliği taşır ve mermerlerden yapılmış oldukça yüksek sütunları vardır. Birkaç kubbe ile bitirilen yapıda kubbeler oldukça sadedir.


7. Gün

Milano'ya geldiğimizde ise gotik mimarinin bariz olduğu bir katedralle karşılaşıyoruz. Duomo avrupanın en büyük 4. katedrali ve yapımı 500 yılda tamamlanmış.








Duomo'nun içine girdiğimizde ise tarif edilemez duygular yaşıyoruz. Simetrik bu yapı haç planı üzerine yapılmış ve koyu renk dev sütunlar kullanılmıştır. Oldukça yüksek olan bu katedralde gotiğin en önemli özelliği olan "kendini böcek gibi hissetmek" durumunu biz de yaşıyoruz.








La Scala ise dünyanın en ünlü opera binalarından biri. 2.250 kişilik kapasitesi vardır. Özel odalarla izlenme yerlerine gidilebiliyor.

Milano Galleria ise Milano'nun alışveriş denilince akla gelmesinin sebebi. Piazza del Duomo ile Piazza Scala'yı bağlayan bu yarı açık yapının üst kısmı camdan yapılmış kubbeler ile kapatılmıştır ve 4 tane girişi vardır. Camların kullanımından da anlaşıldığı gibi 1800lü yıllarda yapılan modern mimari örneklerinden biridir.

8. Gün



Kaybola kaybola Barselona'ya gelmeyi başardıktan sonra ilk gittiğimiz yerlerden biri La Sagrada Familia'ydı (Kutsal aile anlamına gelir.)
İlk olarak çok farklı bir şekilde yapılacakmış ki Gaudi 1883 yılında projenin başına geçirilmiş. Ömrünün oldukça büyük bir kısmını buna harcamış Gaudi fakat kilise hala bitirilmemiştir. Yüksekliği 125 ve 170 metre arasında değişen 4 adet kulesi vardır. 10.000'den fazla kişi kapasitesi olan bu kilisenin iç mekanına girdiğimizde oldukça yüksek sütunlarla karşılaşırız fakat Duomo'daki gibi bu yükseklik bize kendimizi böcek gibi hissettirmez aksine oldukça ferah bir iç mekan oluşturulmuştur. Gaudi'nin amacı doğayı burada tasvir etmekmiş ve sütunların yukarıya doğru açılması da bize ağaç çağrışımı yapıyor.

 Vitraylar sayesinde ise iç mekan farklı renklerle aydınlatılmış ve bu nedenle mekan daha da doğayla bağdaştırılmış bence. Dış kısmında ise bazı heykellerin soyutlandığını görürken bazıların da oldukça detaylı olduğunu görürüz ve hiçbir duvar düz değildir.


9. Gün


Yine Gaudi'nin eserlerinden biri olan Casa Mila'dayız. Daire ve ofislerden oluşan bir yapıdır. Görüldüğü gibi yine dış cephede düz duvar kullanılmamıştır. Gaudi burada dalgalı deniz imgesi yapmak istemiştir bu nedenle de balkolarda dökme demir kullanmıştır ve bu demirlerin şekli yine geometrik bir form değildir.






Casa Mila'nın çatısına geldiğimizde ise heykelsi yapılar görüyoruz. Bu ne ki acaba derken bu küçük heykellerin aslında baca olduğunu öğreniyoruz. Bu bina günümüzde ofis olarak kullanılıyor.






 Barselona Katedrali, gotik mimarisi ile dikkatimizi çekiyor. Bir roma tapınağı ve mağribi camisinin üzerinde yükselen bir yapıdır.
Chapel of Christ buradaki en iyi gotik mimari örneği.

Bu katedralde diğer kiliselerden farklı olarak avlusu bulunur. Avlunun etrafında bulunan kazlar katedralin yapılış öyküsüne ithafen bulunuyor.







10. Gün



Casa Batllo ise en etkilendiğim Gaudi eserlerinden biri oldu. Dış cephesi kafatası, omurga ve kemiklerden etkilenerek oluşturulmuş. Bu nedenle buraya "Kemikler Evi" de denir. Çatısında ise ejderha derisi şeklinde mozaikler bulunur.
Sıradışı cam şekilleri ve camlarda kullanılan vitraylarla iç mekandan dışarısı bile daha farklı geliyor.



Sağdaki fotoğrafta ilk kattaki bir odanın tavanını görüyoruz. Burada tavan ile duvarlar arasında keskin bir geçiş yerine yumuşatılmış organik bir geçiş kullanılmış.





Aynı zamanda bu çizgilerin duvarla birleştiği yerde ise bir açıklık bulunuyor (kapı, cam vs).







Park Güell'in diğer ünlü binalardan uzak olması ve ulaşımı çözemememiz yüzünden yağmur altında yürüyerek amacımıza ulaştık. Yürüyüş yolunun altında bulunan kolonlar taştan yapılmış fakat gerçek ağaç gibi görünüyor.


Aşağı inince Gaudi'nin mozaiklerle kapladığı oturma yerlerinin bulunduğu terası gördük. Terası sağ fotoğraftaki sütunlar taşıyor ve terasın alt kısmına girdiğimizde de tavanın düz olmadığını görüyoruz. Merdivenlerden aşağı inice ise buranın neredeyse sembolü olan mozaik kaplı kertenkeleyi görüyoruz(bukalemun da olabilir). Olduğumuz yerin karşısında ise 2 bina var. Biri Gaudi müzesi olan bu binaya biz giremedik. Ama Park Güell genel olarak mozaiklerle dolu bir yer diyebiliriz.



Barcelona Pavilion ise Mies van der Rohe'nin bir eseri. Modern mimarlığın örneklerinden biri olan bu yapıda yataylık hakimdir diyebiliriz. Saçaklar,  yarı açık mekanlar ve şeffaf yüzeyler ile iç mekan-dış mekan sınırının belirsizliği ön plandadır. Derin olmayan ama büyük havuzlar bulunur. Bu havuzlar su aynası işlevi görür. 








11. Gün

11. günümüzde madride gittik. İlk gittiğimiz yer Royal Palace of Madrid'ti. Zenginliğin ne kadar kötü bir şey olduğunun en iyi örneğidir bence. Porselen odası, yeşil oda, sarı oda gibi birçok değişik temalı odası vardır. İçeride şapeller bulunur. Rokoko çin işleri oldukça fazladır.
Ortada büyük bir avluyu çevreleyen sarayın karşısında da bir kilise bulunur. Her kraliyet sarayının karşısında bir katedral bulunurmuş ama bu sarayın katedrali uzunca bir süre sonra yapılmış.


Almudena Katedrali, 1623 yılında ilk taşı konulmasına rağmen birtakım talihsizlikler yüzünden yapılamamış ve esas yapımına 1993 yılında başlanmış. Ben de ilk girdiğimde oldukça şaşırmıştım çünkü tonozlardaki süslemeler moderndi. Dış cephesi neoklasik tarzda, içi neogotik tarzdadır.





















Plaza Mayor 1619 yılında yapılmış etrafı binalarla çevrili bir meydan. Konut olarak inşa edilen bu binaların birbirine bakmasının sebebi meydanda yapılan boğa güreşi ve festivalleri insanların evlerinden izleyebilmesi. Meydanın ortasında Kral III. Philip'in heykeli bulunuyor.


Plaza de Cibeles'de bulunan Kibele Sarayı ve önündeki çeşme ve Kibele'nin adını alan bu meydan Kibele şehrin koruyucusu olsun diye yaptırılmıştır.

12. Gün



















Son durağımız Paris'te ise ilk olarak en bilinen yerlerden ikisine gittik. Louvre müzesi, fransız ihtilalinden sonra Fransa'da açılan ilk devlet müzesi. Saray olarak yapılan bu bina sonradan sarayın taşınmasıyla müzeye çevrilmiş ve ortadaki piramit eklenmiştir. Müzenin girişi buradandır. Cam ve metalden oluşmuş bir piramittir. Modernizm akımı olduğu barizdir.


Eyfel Kulesi ise çelik konstrüksiyonun ortaya çıkmasından sonra yapılmıştır. 20 yıl sonra yıkılması gerekirken sonradan karar değiştirilmiş ve günümüze kadar gelmiştir. 300 m yüksekliğinde, 4 ayaklı bir yapıdır. 200.000 metrekare alan kaplar.


Eyfel'in üzerinden Paris'e baktığımızda belirli bir plan üzerine oturtulmuş şehri görmek çok da zor olmaz.


13. Gün

Gittiğimiz askeriyenin yanındaki kilisede bulunan Napolyon'un mezarında ise görüldüğü gibi ortada bulunan büyük boşluk içinde bulunan bir anıt mezar ve çevresinde heykeller bulunur.
Pantheon, Paris'in koruyucusuna ithafen yapılmış olsa da Fransız Devrimi sonrasında fonksiyonunu kaybetmiş ve bir anıt mezar haline gelmiştir. En önemli bölümü 3 katlı kubbesidir fakat inşaat nedeniyle kubbenin olduğu kısımda
selfie dolu bir fotoğraf var ve bu da garip bir şekilde pantheonun en popüler kısımlarından biri haline gelmiştir. Kripta kısmında ise bir anıt mezar kısmı vardır. Burada Victor Hugo gibi önemli kişilerin anıt mezarı vardır.











14. gün

Zafer Takı, Paris'te 12 caddenin birleştiği yerde bulunur. Champs-Elysees caddesinin bitiminde yer alan tak, 50 m yüksekliğindedir. Yaklaşık 300 basamak ile üst kısmına çıkılabiliyor. Yapı, 1. Dünya Savaşı'na giden askerler için Napolyon'un isteği üzerine yapılmıştır. Fakat yapımı 30 yıl sürmüştür. Üzerinde Napolyon'un zaferleri betimlenmiştir.





Seine nehrinin kıyısında bulunan Notre Dame Katedrali, ilk gotik katedrallerden biridir ve yapımı 170 yıl sürmüştür. 9000 kişilik kapasitesi vardır. Yapıda oldukça uçan payanda görürüz. Heykeller ve işlemeli camlar natüralizm etkisiyle yapılmıştır. Victor Hugo'nun eseri sebebiyle popülarite kazandığı söylenebilir. Kilisenin içine girdiğimizde büyük vitraylar dikkatimizi çeker. Aynı zamanda iki kule arasında bulunan ve yalnızca kulelerden görülebilen canavar heykeli de oldukça ünlüdür.



15. gün
Sacré-Cœur Bazilikası Paris'in en yüksek noktasında bulunur. 19. yyda yapılmıştır. 4 adet kubbesi vardır ve orta kubbesi 83 metre yüksekliğindedir. Fransanın en büyük çanı burada bir kulenin içindedir. Bir savaş sonrası ölen askerlerin anısına yapılan kilisede Son Akşam Yemeği gibi önemli eserlerin resmedildiği heykeller bulunur.






Pompidou, Paris'te bulunan bir kültür merkezidir. Fotoğrafta da görüldüğü gibi servis elemanları olduğu gibi dışarı çıkarılmıştır. Saydam yüzeyler kullanılmıştır. Kısacası yapı hiçbir şeyini gizlemiyor. Modern yapı örneklerinden biri olup döneminde oldukça büyük bir etki yaratmıştır.





































                                                       




















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder